6. SINIF ÖĞRENCİLERİMİZDEN ÇAĞLA ÇAKMAK'IN "ENTELEKTÜEL VATANDAŞ PROGRAMI" DAHİLİNDE YAZDIĞI KOMPOZİSYONU
NEREDEN NEREYE
Aradan yıllar geçti, hayranı olduğum Charlie büyüdü. Ben de
onun gibi hayaller kuran bir çocuğum. Benim tek hayalim onu görmek ve onun
hayatını öğrenmekti. Bir de onun yaşadığı zorluklardan sonra bir mucizeyle kuş
gibi hafiflemesinin sonucunda kendini nasıl hissettiği. Kendimi onun yerine
koyuyor, nasıl hissettiğini düşünüyor, bir süre sonra düşüncelerim arasında
kaybolup gidiyordum. Ardından bu soruların cevabını bulamayacağımı fark ettim.
Ve durdum. Hayatı hakkında az şey biliyordum. Gazeteciler onun özel hayatından
bahsetmeyi sevmediğini bu yüzden bilgi alamadıklarını söylüyorlardı. Bunları
duyunca aklımdan neden bu sorunun cevabını ben öğrenmiyorum, diye geçirdim. Ama
bu asla olmayacaktı. Yine hayallere dalmıştım. Charlie hakkında bildiğim tek
şey ailesinin onu terk etmiş olmasıydı. Gazeteciler bir süre sonra Charlie’ye
bu soruları sormayı bıraktılar. Bir akşam babam işten gelince bizi salona
çağırıp önemli bir şey söyleyeceğini söyledi. Babamın gözlerinin içi parlıyordu.
Çok merak etmiştik ne söyleyeceğini. Tayinim çıktı diye bağırdı. Tayininin
çıktığı yeri duyunca mutluluk gözyaşlarımı tutamadım. Babamın tayini Charlie
Bucket’in yaşadığı şehre çıkmıştı. Bu bir mucizeydi. Kim bilir belki orada
hayallerime kavuşacaktım. İki hafta sonra oradaydım. Arabayla fabrikanın
önünden geçtik. Kocaman bir fabrikaydı. Bahçesi çok yüksek duvarlarla çevrilmiş
duvarların üstü dikenli tellerle çevriliydi. Yeni evimize gittik her şey çok
güzeldi. Hemen hayallerimi gerçekleştirmek için işe koyuldum. Ama onunla
konuşmak zannettiğim kadar kolay olmayacaktı sanırım. Her yolu denemiştim.
Kabul etmiyordu. Bende her gün kendimi tanıtan, onu ne kadar çok sevdiğimi ve
neyi merak ettiğimi yazan bir mektup yazıp fabrikaya bırakıyordum. Bunu üç
hafta boyunca hep yaptım. Sonunda amacıma ulaştım. Charlie’den bana mektup
geldi. Cumartesi günü gel, konuşalım
yazıyordu. O günü iple çekiyordum. Sonunda gelmişti! Günlerden
cumartesiydi. Sabah erkenden kalkıp koşarak fabrikaya gittim. Oradaki
nöbetçiler, beni her şeyi çikolatadan
yapılmış bir odaya götürdüler. Ardından Charlie geldi. Yanıma oturdu. Evet, bugün
senin sorularının cevabını vereceğim.
Charlie derin bir nefes aldı ve anlatmaya başladı. Herkes zannediyor ki
ben çok mutluyum, dedi. Birden donup kaldım. Charlie ne diyordu? Nasıl yani
anlayamamıştım. Konuşmasına devam etti. Para bana uğursuzluk getirdi. Keşke hiç
zengin olmasaydım. Keşke o elli peniyi hiç bulmasaydım. O zaman ailem yanımda
olurdu. Ağlamaya başladı ve konuşmasına devam etti. Ailem bir süre sonra
buradan nefret etti. Joe dedem dışında. Ama ben burayı çok seviyordum. Oysa ne kadar mutluydum. Onlar benim
fabrikayı başkasına devretmemi istediler. Ben kabul etmedim. Onlar beni bırakıp
gittiler. Ben onlara hiç anlam veremiyordum. Başımıza bir talih kuşu konmuşken
neden elimizin tersiyle itelim bu şansı diye düşünüyordum. Bir tek Joe dedem bu
konuda bana destek çıkıyordu. Ailem beni bırakıp gittikten üç yol sonra dedem
öldü. Dünya bir kez daha başıma yıkılmıştı. Artık yapayalnızım. Kimsem yok. Bu
para, bu şan, bu şöhret bütün uğursuzluğu da beraberinde getirdi dedi. Ben çok
şaşkındım. Duyduklarıma inanamıyordum. Bu sırada babam beni almaya gelmişti.
O
gece sabaha kadar uyuyamadım. Charlie’nin dediklerini düşünüyordum. Nasıl
olabilirdi? Ben bunları duymayı hayal etmiyordum. Neler duymak isterken neler
duymuştum. Oysa ben onu çok mutlu sanıyordum meğer ne kadar mutsuzluk ve
talihsizliklerle dolu bir dünyada yaşıyormuş. Bu duyduklarımdan sonra şu
sorunun cevabını çok merak etmeye başladım:’’Hayat bu kadar zalim olmak zorunda
mı?’’
ÇAĞLA ÇAKMAK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder